Wednesday, May 31, 2006

ETKİN GÜÇ

Doğanın gerçeği, yapılacak her işin gücü gerektirmesidir.

Şartlandırılmış olduğumuz klişenin tersine güç, sadece "kaba kuvvet"ten ibaret değildir. Gücün mahiyeti, zamana ve mekâna göre değişiklik gösterir. Kimi zaman finansal güç, kimi zaman zekâ, kimi zaman da kas gücü...

Sanırım, zekâ gücü diğerlerinin temelini oluşturuyor günümüzde. "Parası olanlar da gücü elinde bulundurabiliyor." denebilir; ancak, unutulmamalıdır ki finansal araçlarla elde edilen güç, uzun süre korunamaz. Kullanıldığı zamanların çoğunda da israf edilir.

Bedensel olarak çok güçlü bir insanın duvarları yumruklayarak yıkması kadar yersiz ve belki de saçma bir güç biçimi düşünemiyorum! Aynı kişi, boks yapıp dünya şampiyonasında ülkesinin marşını okutarak dünya gündemine de yerleşebilir oysa. Dolayısıyla, salt kas gücü de salt finansal güç kadar anlamsızdır.

Aslına bakılırsa, zekânın da tek başına gücü doğurduğu söylenemez. Teoriler, zekânın dışavurum şekillerinden sadece bir bölümü oluşturur. Ne var ki pratiğe dönüşmeyen ya da dönüştürülmeyen bir teorinin kimseye yararı yoktur; nötrdür.

Teorinin pratiğe dönüşebilmesi için eylem gerekir. Bu da çoğu zaman kas gücü, finansal güç ve yeniden zekâyı gerektirir. Yani üç güç türünün eşgüdümle faaliyet göstermesi, "etkin gücü" yaratır; işte, dünyadaki insanî etkinliklerin tümü bu "etkin güç" sayesinde gerçekleştirilebilmektedir.

Monday, May 15, 2006

KAOS VE YARATICILIK

Neden istemediğimiz olayları yaşıyoruz? İstemediğimiz olayları biz mi seçiyoruz yoksa onlar mı bizi buluyor ya da ikisi birden mi oluyor?

Kimin umrunda! Ruhumuzun derinliklerinden istenmeyene karşı çığlıklarla yükselen isyan nağmeleri, yaşamaya devam edip yaratıcılığımızı işletmemize yardım ediyor. Karmakarışık duygular, ikilemler, çatışmalar, gel-gitler... Hepsi, nükleer enerji gibi, küçücük çekirdekten devâsa eserler meydana getiriyor. Yaşadığımız çatışmalar sonunda bir "son ürün"e ulaşıyoruz ki bu ürün bazen çatışmayla doğrudan ilişkili, bazen de tamamen bağlantısız bir şey olabiliyor.

Thomas Alva Edison, boşuna ampülü icat etmedi; Graham Bell, hiç gereği yokken telefonu yaratmadı; Fatih Sultan Mehmet, değişiklik olsun diye İstanbul kapılarına dayanmadı. Hepsi de karşılaştıkları zıtlıklar ve zorlayıcı durumların doğurduğu ikilemler sonunda yaptılar ne yaptılarsa. Böylesine muazzam işlerin görülmesi, muazzam enerjiyi gerektirir ve bu enerji de kaosun beraberinde getirdiği enerjinin ta kendisidir.

Tek yapılması gereken, bu enerjiyi yapıcı işler için kullanabilme becerisini ve refleksini kazanmakta. Bunun nasıl yapıldığını henüz bilmiyorum...