Monday, June 14, 2010

KIRMIZI ODA - 4

Gecenin kör karanlığında telefonun alarmı inledi. Sıkı sıkıya kapalı göz bandını bukle bukle saçlarından kurtarıncaya kadar alarm kendiliğinden durdu.

“Allah kahretsin! Niye ben, ha? Niye ben?” diye söylendi. “Allah’ın belası herif! Gönderecek başka kimseyi bulamadı sanki!” Homurdanarak yataktan doğruldu. Büklüm büklüm saçları fön makinesinde yanmış gibi kabarmıştı. Ne duş almaya vakti vardı ne de makyaja. Yüzünü yıkarken aynaya mutsuzca baktı: “Akşam 5’e kadar uyumak istiyorum ben!” diye mızmızlansa da aceleyle saçlarını yatıştırıp jöleyi boca etti.

Broşürleri ve doktor listesini çantasına koydu. Tam kapıdan çıkmak üzereyken eksik bir şeyler olduğunu hatırladı ve kapıyı geri kapattı. Ayakkabılarını çıkarmaya üşenince parmak uçlarında ütü odasına girdi ve kolinin içinden birkaç kalem ile ıslak mendil takviyesi yaptı. Artık hazırdı. Aynaya baktı, derin bir nefes aldı ve gülümsemeye çalıştı.

Renault Clio’sunun ön ve arka camı kırağı tutmuştu. Elindekileri tıkabasa eşantiyon ve broşür dolu bagaja zar zor yerleştirip motoru çalıştırdı. Motor ısınırken bagajdaki trafik setinin içinden plastik spatulayı alıp camları temizlemeye koyuldu. Bir anda erkeğinden cilveyle kaçan dişi kedinin feryadıyla irkildi: “Hassiktir! Ödümü kopardın, kaltak kedi!”

E-5 kavşağına geldiğinde esnemekten gözleri kapanıyordu neredeyse. “Dikkat! Mavi Buzlanma”. Delice bir kahkaha savurdu. “Salak lan bunlar! Maviden buz mu olur? Madem mavi ve biz de görüyoruz kendisini, o zaman ne diye uyarı koyuyorsunuz?” Radyodaki iç gıcıklayıcı yavaş tempolu sabah şarkılarından tiksinince elini torpido gözüne daldırıp Evanescence’in CD’sini buldu. “Ancak bu uyandırır beni! Yavrum Evanescence!”

Kendini şarkıya öyle kaptırmıştı ki ağzındaki sigaranın külü lacivert eteğine düşüp lekeleyince bir fırt çekmek aklına geldi. Külü eteğinin üzerinde olduğu gibi bıraktı ve feribot iskelesine döndü. Gişeye yaklaşırken yan tarafındaki sarı Megane, aniden önüne geçiverdi. “Yavşak herif, önüne baksana!” diye bağırdı.

Megane ödemeyi yapıp gidince o da camı açtı, ücreti ödedi. Sabahın titreten ayazında Evanescence’ten medet umarak uyanmaya çalışsa da gözkapaklarının ağırlığına fazla dayanamadı. “Feribot gelene kadar gözlerimi dinlendireyim bari Evan’cığım diyerek müziği kapattı. Telefonun alarmını 5 dakika sonraya kurarak gözlerini yumdu.

0 Comments:

Post a Comment

<< Home