Friday, December 08, 2006

KIRMIZI ODA

Eşikte durup odadaki ılık ve çiçek kokularıyla bezenmiş havayı bir ritüeli gerçekleştiriyormuş gibi usulca içine çekti. Eski bir dostun samimi merhabasını almışçasına gülümseyip odayı selamladı.

Rahat ve kırmızı koltuğa usulca oturdu. Gözlerini kapayıp mum ışığının saflığında yıkanan odayla hasbihâle daldı. Birkaç dakika sonra yavaşça yerinden doğruldu; lambayı açıp mumları söndürdü. Alev alev yanan kırmızı halının üzerindeki kitaba eğildi: “Anı Koleksiyoncusu”. Neredeyse son dört aydır kitabı eline alıp alıp rafa geri bırakıyordu. Geçen cumartesi de şarabını yudumlarken cesaretini toplayıp kitabı sırtlamış, ama kapağına uzun uzun bakmaktan ileriye gidememişti. En sonunda ikinci şişeyi bitirirken kitabı yere düşürmüş, kırmızı koltukta sızmıştı.

Kitabı yerden alıp pencereye yöneldi. Kızıla çalan perdeleri camın bir yanında topladı. Şehrin uzaktaki hayat dolu ışıklarını seyre daldı. Birkaç dakika sonra kırmızı koltuğa tekrar kuruldu. “Bir odaya bu kadar huzurun dolması ne kadar tuhaf!” diye düşündü.

Bağdaş kurup kitabı özenle kucağına koydu. Ve onca zaman sonra nihayet kapağını ağır ağır çevirebildi: “Inter faece et urinam nascitur…” Önsöz bundan ibaretti…

0 Comments:

Post a Comment

<< Home