Wednesday, August 18, 2010

KIRMIZI ODA – 7

Kitabını ve gecenin karanlığından ona hediye gelen minik kediciği alıp arabanın kapıları kilitledi. Feribot motorunun uğultusu, Bıdık’ı ürkütmüştü. Hızlı adımlarla üst kata çıktı; her tarafına ucuz kaşarlı tost kokusu sinmiş yolcu salonuna girip cam kenarında bir yere oturdu. Bıdık, tostoparlak olmuş, kucağında mışıl mışıl uyuyordu. Bir eliyle Bıdık’ın başını okşarken diğer elini sıcacık kalorifer peteğinde şımarttı.

Kitabını açıp biraz okumaya çalışsa da yarım sayfayı geçemedi. Kalkıp dışarıya çıktı. Bir anda esmeye başlayan rüzgâr, Bıdık’ı uykusundan uyandırdı. Bıdık, merak ve korku dolu gözlerle etrafına bakınırken başında şefkatle gezen elin verdiği güvenle tekrar sakinleşti, gözleri yavaşça kapanıverdi.

Feribotun dışarı kısmında rüzgâr almayan tek yer, arkasıdır. Hem temiz hava alırsın hem de esinti seni sersemletmez. O da bu yüzden arka tarafa geçti. Ağır ağır uzaklaşan iskelenin hüzünlü görüntüsüyle denizden gelen buram buram iyot kokusu, bir mezarlıktaki kadar buruk ve fakat huzurlu bir his uyandırdı içinde. Bu saf şiirimsi duygu girdabında sarhoş olmaktayken bronşları isyan etmiş bir kadının iç gıcıklayan öksürüğüyle gerçeğe döndü.

Huzuruna el uzatan bu yabancının kim olduğuna bakmak için başını çevirdiğinde bir elinde sigarası, diğerinde çay bardağı olan genç bir kadını gördü. Dinginliğine bıçak gibi saplanan öksürük sesine böyle hoş bir bayanın sebep olması, hayalkırıklığın bir kat daha arttırdı.

“Affedersiniz hanımefendi; feribotun açık alanları dahil her yerinde sigara içmek yasak. Teknik olarak, umuma açık kapalı bir mahal olarak kabul ediliyor feribot ve vapurlar.”

“Teknik olarak mı? Ben sadece sigara içiyorum beyefendi. Teknik bir durum yok ortada. Rüzgâr alıp götürüyor dumanı zaten. Rahatsız olduysanız öte tarafa kayın.”

“Bence, ben sizi görevliye şikâyet etmeden sigaranızı söndürün.”

“Bence, ben o görevliye bana sözlü tacizde bulunduğunuzu söylemeden uzayıp gidin.”

“Ne? Sözlü taciz mi? Ne dedim ki şimdi ben size?”

“Hiçbir şey. Ama ‘teknik olarak’ bu mümkün ve eğer sizi şikâyet edersem bilin bakalım kime inanırlar?”

İkisi de donuk bakışlarla birbirlerine bakakaldılar. Bıdık’ın tekrar uyanıp gerinmesiyle bakışlar ona döndü. Duyduklarının etkisinden kurtulup bu cin bakışlı kadınla başa çıkamayacağını anlayan Gökhan, gülümseyip yenilgiyi kabul etti:

“Buna benzer bir fıkra duymuştum. Bir kadın, haftasonu tatili için kocasıyla birlikte göl kenarındaki evine gider. Kocası yol yorgunluğunu atmak için uyuyacağını söyler; kadın da balıkçı tekneleriyle göle açılıp kitap okuyacağını. Devriye gezen güvenlik görevlisi bota yanaşır ve av yasağı olan bir dönemde balık avına çıktığı için tekneye el koyacağını ve kadını gözaltına alacağını söyler. Kadın da avlanmadığını, sadece kitap okuduğunu söyler. Bunun üzerine güvenlik görevlisi, ‘Avlanmıyor olabilirsiniz ama gerekli bütün donanıma sahipsiniz; dolayısıyla teknenize el koyup sizi de gözaltına alacağım.’ der. Olanlara şaşıran ve kızan kadın, ‘Böyle bir şey yaparsanız, ben de bana cinsel saldırıda bulunduğunuzu söylerim.’ ‘Ne münasebet hanımefendi! Size 5 metreden fazla yaklaşmadım bile!’ der adam. Kadın da noktayı koyar: ‘Olabilir ama gerekli bütün donanıma sahipsiniz.’.”

Çılgın bir kahkaha savuran Nur, elinde çayı yere döktü; gülmekten iki büklüm olmuşken Gökhan’ın tokalaşmak için uzattığı eli tuttu.
“Ben, Gökhan. Dumanını bana doğru savurmadığınız sürece istediğiniz kadar sigara içebilirsiniz.”

“Ben de Nur. Memnun oldum. Zaten sonu gelmişti sigaramın. İşte, kalanını da söndürüyorum.”

0 Comments:

Post a Comment

<< Home