Friday, July 16, 2010

KIRMIZI ODA - 6

Nur, arabasını görevlinin gösterdiği tarafa sürüp sabah ayazında feribotu bekleyen diğer araçların arkasına park etti. Motoru durdurup Evanescence’in sesini kendi duyabileceği kadar kıstı. Dördüncü defa ‘Bring Me to Life’ı dinliyordu. Gözlerini kapayıp şarkıya eşlik etmeyi sürdürdü. Serin karanlıkta termos içinde çay satan genç cama tıklattığında korkuyla irkilip “Yok, istemiyorum!” diye tersledi. Çaycı uzaklaştığında da okkalı bir küfür savurdu.

‘Bring Me to Life’, beşinci kez çalmaya başladığında acıktığını hissetti. Öğleden kalma diyet bisküviyi buldu torpido gözünde. “Bu suntaları mı yiyeceğim şimdi? Belimi ince tutabilmek neden bu kadar zor? Allah kahretsin!” diye söylendi. ‘Sunta’ları torpido gözüne fırlatıp gözü kapattı.

Arabadan inip kapıyı kapattı. Keskin soğuktan burnu üşüdü; denizden esen hafif rüzgâr, gözlerini yaşarttı. Son bir ümitle etrafta seyyar satıcı arandı.

“Sıcak, gevrek simiiittt!” Sahra’da vahaya rastlamış şanslı bedevî gibi sırıttı. Cebinden kuruşları çıkarıp 50 kuruşu denkleştirdi ve hızlı adımlarla simitçiye ilerledi.

“Buyur ablacım, sıcak sıcak, şahane simidim var!”
“Ver bakalım şahane simitlerden bi’ tane.”
“Buyur abla, afiyet olsun!”
“50 kuruş, değil mi?”
“Evet.”
“Buyur.”
“Siftah senden, bereket Allah’tan! Günün büyülü gibi güzel geçsin!”

Nur, uyandığından beri ilk kez gülümsedi.
“Büyülü gibi güzel mi geçsin? Çok hoş bi’ dilek bu; sağolasın. Senin de büyülü büyülü geçsin günün!”
“Sağolasın abla. Büyü iyidir!”

0 Comments:

Post a Comment

<< Home